KİM ? BİR ÇOK DÖNEM YAŞADI !

Hz. Muhammed’e hatırlaması için söylenen “hatırla”, sorulan “Hani?” Ve “Görmedin mi?” gibi sorular, onun da geçmişteki olaylara tanık olduğunu ve kendisinin de orada bulunduğunu ortaya koyar.
Kuran’da araştırarak, soru geçen ayetlerin içinde peygamberin hangi zamanlarda bulunduğuna bakalım:
Kendisi de şahit!
7/ARAF/172- Hani Rabbin, âdemoğullarından, bellerinden zürriyetlerini alıp onları öz benliklerine şahit tutarak sormuştu: “Rabbiniz değil miyim?”
ÂDEM ZAMANI
14/İBRAHİM/19- Allah’ın gökleri ve yeri hak olarak yarattığını görmedin mi?…
15/HİCR/28- Hatırla o zamanı ki, Rabbin meleklere “ben kupkuru bir çamurdan değişken cıvık balçıktan bir insan yaratacağım” demişti.
38/SÂD/71- Hani Rabbin meleklere şöyle demişti: “Ben çamurdan bir insan yaratacağım.”
2/BAKARA/30- Hani bir zamanlar Rabbin meleklere “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım.”
2/BAKARA/34- Hani meleklere “Âdem’e secde edin.” Demiştik de…
18/KEHF/50- Hani meleklere “Âdem’e secde edin.” Demiştik de…
20/TAHA/116- Hani meleklere “Âdem’e secde edin.” Demiştik de…
5/MAİDE/27- Onlara Âdem’in iki oğlunun haberini de gerçek olarak oku. Hani ikisi birer kurban sunmuşlardı da birinden kabul edilmişti, ötekinden kabul edilmemişti…

NUH ZAMANI
10 YUNUS/71- Onlara Nuh’un haberini de oku. Hani toplumuna şöyle demişti…
26/ŞUARA/105- Nûh kavmi de hak elçilerini yalanladı.
26/ŞUARA/106- Hani kardeşleri Nuh onlara şöyle demişti: “Siz hiç korkmuyor musunuz?”
21/ENBİYA/76- Nuh’u da hatırla ki o, daha önce dua etmişti…
HÛD ZAMANI
26/ŞUARA/123- Âd da peygamberleri yalanladı.
26/ŞUARA/124- Hani kardeşleri Hûd onlara şöyle demişti: “Siz hiç korkmuyor musunuz?”
46/AHKAF/21- Âd kavminin kardeşini de an. (Hûd) Hani o kendinden önce ve sonra uyarıcıların gelip geçtiği Ahkaf’taki halkını uyarmıştı…
89/FECR/6- Görmedin mi ne yaptı Rabbin Âd kavmine?
51/ZÂRİYAT/41- Âd kavminde de bir ibret var. Hani onların üzerine her şeyi yerinden söken rüzgârı göndermiştik.
SALİH ZAMANI
26/ŞUARA/141- Semûd da peygamberleri yalanladı.
26/ŞUARA/142- Hani kardeşleri Salih onlara şöyle demişti: “Siz hiç korkmuyor musunuz?
51/ZÂRİYAT/43- Semûd’da da bir ibret var. Hani onlara şöyle denmişti: “Bir vakte kadar yiyip içip eğlenin.”
89/FECR/9- Ve ne yaptı vadide kayaları oyan Semud kavmine?

İBRAHİM ZAMANI
29/ANKEBÛT/16- İbrahim’i de gönderdik. Hani o kavmine şöyle demişti: Allah’a kulluk ibadet edin…
51/ZÂRİYAT/25- Hani İbrahim’in yanına girmişlerdi de “selam” demişlerdi. İbrahim: “Selam! Tanınmayan bir topluluk bu” demişti.
15/HİCR/52- (İbrahim) Hani onun yanına girmişlerdi de “selam” demişlerdi. O da “biz senden korkuyoruz” diye konuşmuştu.
2/BAKARA/258- Allah kendisine mülk ve saltanat verdiği için, Rabbi hakkında İbrahim ile çekişeni görmedin mi?..
– Çekişeni gören biri olarak!
14/İBRAHİM/35- Bir de İbrahim’in şöyle dediğini hatırla: “Rabbim, bu beldeyi emniyetli kıl. Beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak bulundur.”
22/HAC/26- Ey resulüm hatırla o zamanı ki, o vakit biz İbrahim’e Beyt’in yerini hazırlamış “Bana hiçbir şeyi ortak koşma, Beyt’imi tavaf edenler, kıyam edenler, rükû edenler ve secde edenler için tertemiz tut. Diye vahy etmiştik.)
2/BAKARA/125- Hatırla o zamanı ki, biz Beytullah’ı insanlar için sevap kazanmaya yönelik bir toplanma yeri ve güvenli bir sığınak yaptık…
2/EL’BAKARA/127- Hani bir vakit İbrahim, İsmail’le beraber Beyt’in temellerini yükseltiyor ve ikisi birden şöyle dua ediyorlardı:” Ey Rabbimiz, bu işimizi sen kabul buyur. Şüphesiz ki, daima işiten ve daima bilen sensin ancak sen.”
2/EL’BAKARA/260- Hani bir zamanlar İbrahim; “Ey Rabbim, göster bana nasıl diriltiyorsun ölüleri?”
-İbrahim zamanında ona tabi olan, yanında bulunan, Hz. İbrahim’in kardeşi Harran’ın oğlu Hz. Lut vardı.

LÛT ZAMANI
26/ŞUARA/160- Lût kavmi de hak elçilerini yalanladı.
26/ŞUARA/161- Hani kardeşleri Lût onlara şöyle demişti: Siz hiç korkmuyor musunuz?
7/ARAF/80- Lut’u da gönderdik. Hani toplumuna şöyle çıkışmıştı…
27/NEML/54- Hani Lut kavmine şöyle demişti: “Göz göre göre o çirkin işi mi yapıyorsunuz?”
YUSUF ZAMANI
12/YUSUF/4- Hani bir zamanlar Yusuf, babasına “Ey babacığım! Ben on bir yıldızla, Güneş’in ve Ay’ın bana secde ettiklerini gördüm.” Demişti.
12/YUSUF/102- (Yusuf)…onlar birlikte karar verip tuzak kurarlarken yanlarında değildin.
– Yani yanlarında değil ama uzaklarında idi!
EYYÜB ZAMANI
38/SÂD/41- Kulumuz Eyyûb’u da an! Hani Rabbine şöyle seslenmişti: “Şeytan bana bir yorgunluk ve azap dokundurdu.”
21/ENBİYA/83- Ve Eyyûb, hani Rabbine şöyle yakarmıştı: “Dert gelip çattı bana, sen rahmet edenlerin en merhametlisisin.”

MUSA ZAMANI
26/ŞUARA/10- Rabbinin Musa’ya “Zulüm sergileyenler topluluğuna git” diye seslenişini hatırla.
61/SAFF/5- Hani, Musa toplumuna şöyle demişti:
14/İBRAHİM/6- Musa’nın, kendi toplumuna şöyle dediği zamanı da hatırla
20/TÂHÂ/10- Hani bir ateş görmüştü de ailesine şöyle demişti…
27/NEML/7- Hatırla o zamanı: Musa ailesine şöyle demişti: “ben bir ateş fark ettim. Ondan size bir haber getireceğim yahut parlak bir kor getireceğim ki ateş yakıp ısınabilesiniz.”
28/KASAS/30- …Vadinin sağ tarafından, bir ağaçtan şöyle seslenildi: “Ey Musa! Âlemlerin Rabbi Allah benim, ben!
28/KASAS/44- Biz Musa’ya o emri vahy ettiğimizde sen batı tarafında değildin; olayı izleyenlerden de değildin.
28/KASAS/46- Ve sen, biz seslendiğimizde, Tûr tarafında da değildin.
36/YÂSİN/13- Onlara o kent halkını örnek ver. Hani, elçiler gelmişti oraya. (Musa-Harun-Şuayb)
14- Hani biz onlara iki kişi göndermiştik, onları yalanlamışlardı. Bunun üzerine biz, üçüncü bir kişiyle destek vermiştik. Şöyle demişlerdi: Biz size gönderilen elçileriz.
18- Dediler: “Sizin yüzünüzden uğursuzlukla karşılaştık”
19- Dediler:” Uğursuzluk kuşunuz sizinle beraberdir”
Yasin suresinde geçen olayın Musa zamanında yaşandığını Araf suresi şöyle cevaplıyor.
7/ARAF/131- Onlara bir iyilik geldiğinde “bu bizimdir” derlerdi. Kendilerine bir kötülük dokunduğun da ise Musa ve beraberindekilerin uğursuzluğuna yorarlardı. Gözünüzü açın! Onların uğursuzluk kuşu Allah katındadır. Fakat birçoğu bilmiyor.
2/BAKARA/50- Hani önünüzde denizi yarmıştık da sizi kurtarmış, Firavun hanedanını boğmuştuk. Siz de bunu bakıp görüyordunuz
ŞUAYB ZAMANI
29/ANKEBUT/36- Medyen’e de kardeşleri Şuayb’ı gönderdik…
26/ŞUAYB/176- Eyke halkı da elçileri yalanladı.
26/ŞUARA/177- Hani Şuayb onlara demişti ki: Halâ sakınmıyor musunuz?
28/KASAS/45- …Sen Medyen halkı içinde oturarak onlara ayetlerimizi okuyor değildin. Biz peygamberler gönderiyoruz hepsi bu.
Kuran Hz. Muhammed’e hitap edildiği için, Musa zamanındaki birçok olaylardan haberdar olduğunu Allah apaçık bildiriyor. Çünkü ona vadinin sağında, solunda ve Tûr tarafında olmadığını, hatta “Sen Medyen’in içinde oturarak onlara ayetlerimizi okumuyordun derken, orada oturduğunu, ancak Tevrat Musa’ya gönderildiği için henüz okumadığını anlıyoruz. Hz. Muhammed’e verilen bilgiler içinde “Sen” diye hitap direkt kendisinedir.
2/BAKARA/243- Ölüm korkusuyla binlerce kişi halinde yurtlarından çıkanları görmedin mi? Allah onlara “ölün” dedi de sonra onları diriltti…
18/KEHF/60- Hani Musa genç yardımcısına demişti: “İki denizin birleştiği yere varıncaya kadar gideceğim…
– Açıkça Musa zamanında biri olarak yaşadığı ortada!..

DÂVUD ZAMANI
38/SAD/17- Onların dediklerine sabret. O kuvvet sahibi kulumuz Davud’u hatırla! O, her zaman Allah’a yönelirdi.
2/BAKARA/246- Musa’dan sonra İsrail oğullarının kodamanlar meclisini görmedin mi? kendilerine gelen peygambere şöyle demişlerdi: bize bir kral gönder. Allah yolunda çarpışalım…
2/BAKARA/247- Peygamberleri onlara dedi ki: “Allah, Tâlût’u size kral gönderdi.”
2/BAKARA/251- Nihayet Allah’ın izniyle onları bozguna uğrattılar. Ve Dâvud Câlût’u öldürdü. Ve Allah, Dâvud’a mülk/saltanat ve hikmet verdi. Ve ona dilediği şeylerden öğretti…
ESKİ AHİT (TEVRAT) 1 Samuel Bap 17
49- Ve Dâvud dağarcığına el attı ve oradan bir taş alıp sapanla fırlattı. Ve Filistiyi (Câlût’u) alnından vurdu ve taş alnına battı ve yüzü üstüne yere düştü.
50- Ve Dâvud Filistiyi sapanla ve taşla yendi ve Filistiyi vurup onu öldürdü ve Dâvud’un elinde kılıç yoktu…
8/ENFAL/17- Siz öldürmediniz onları Allah öldürdü onları. Attığın zaman da sen atmadın. Allah attı…
Savaştan kaçmayan hakkını koruyan ve doğrunun yanında olanlara Allah, katından nasıl destek verdiğini Hz. Muhammed’e sen diye hitap ederek söylüyor. Savaşta attığını da O’nun yardımı ile olduğunu bildiriyor ise, Dâvud’un Câlûd’a attığı taş ile öldürdüğü bağlantısını kurabiliriz…
21/ENBİYA/78- Ve Dâvud ile Süleyman hani, halkın davarının yayıldığı ekinler hakkında hüküm veriyorlardı da biz hükümlerine tanıklar olmuştuk, Süleyman değil ise geriye Dâvud kalıyor!

LUKMAN ZAMANI
31/LUKMAN/13- Hani Lukman oğluna öğüt vererek şöyle demişti:” oğulcuğum, Allah’a ortak koşma. Çünkü Allah’a ortak koşmak, gerçekten büyük bir zulümdür.”
-Lukman zamanı!
İLYAS ZAMANI
37/SAFFAT/124- (İlyas) O da toplumuna hani şöyle demişti: “Hâlâ korkup sakınmıyor musunuz?”
YUNUS ZAMANI
21/ENBİYA/87- Ve Zünnûn, Hani kızarak gitmişti de ona asla güç yetiremeyeceğimizi sanmıştı…
37/SAFFAT/140- (Yunus) Hani o, dolu bir gemiye kaçmıştı.
68/KALEM/48- (Yunus) …Hani o, hıçkırıktan boğulur bir halde yakarmıştı.
-Yunus zamanında biri olarak!

MERYEM OĞLU İSA ZAMANI
3/ÂLİ İMRAN/44- …Meryem’in bakımını kimin üstleneceğini belirlemek için kalemlerini atarlarken, sen yanlarında değildin. Çekiştikleri sırada da yanlarında değildin.
-Yanlarında olmadığını bildiriyorsa bir sebebi olmalı. Yoksa yoktur ama yanlarında yoksa geleceğine işaret vardır.
61/SAFF/6- Meryem oğlu İsa’nın da şöyle dediğini hatırla; “Ey İsrail oğulları! Ben size Allah’ın elçisiyim. Benden önce Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmet adında bir elçiyi müjdeleyici olarak gönderildim…
5/MAİDE/110- O gün Allah, şöyle diyecek: “Ey Meryem oğlu İsa! Sana ve annene sunduğum nimetimi hatırla. Hani seni Ruhulkudüs’le desteklemiştim beşikte iken ve erginlik çağında insanlarla konuşuyordun. Hani sana Kitap’ı, hikmeti, Tevrat’ı, İncil’i öğretmiştim. Hani benim iznimle çamurdan kuş görümünde bir şey vücuda getiriyor, içine üflüyordun da o benim iznimle kuş oluyordu. Doğuştan körü, abraşı benim iznimle iyileştiriyordun. Hani benim iznimle ölüleri çıkarıyordun. Hani İsrail oğullarını senden uzak tutmuştum. Sen onlara açık-seçik ayetleri getirdiğinde, küfre sapanları şöyle deyivermişti: “Açık bir büyüden başka şey değil bu.”
Yukarıdaki geçen ayetlerde; Hani, görmedin mi gibi hatırlatma sözcükleri ile Hz. Muhammed’e geçip gitmişlerin haberleri anlatılıyor. Ancak hatırlayabilmesi için olayları görmüş olması gerekiyor.
20/TAHA/99- İşte böylece, geçip gitmişlerin haberlerinden bir kısmını sana anlatıyoruz. Biz sana katımızdan da bir zikir vermişizdir.
Ayette (Min ledünnâ zikrâ) diye geçen: Anma hatıra getirme ilmidir. (Yaşadıkları olmalı)
3/ALİ İMRAN/121- Hani sen ailenden erkenden ayrılmıştın da müminleri savaş için tutulması gereken noktalara yerleştiriyordun. Allah her şeyi çok iyi duyar, çok iyi bilir.
Bu ayet ile Kuran’da geçen bütün hatırlatmaların Hz. Muhammed’e yapıldığı doğrulanıyor.
34/SEBE/28- Biz seni, bütün insanlara bir müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. Başka değil. Ama insanların çokları bilmiyorlar.
İnsanların bilemedikleri bir şeye dikkat çeken “Başka değil” sözü ile ne demek isteniliyor? Farklı olmayan, hep aynısı anlamına gelen nedir? Peygamberin bütün insanlara gönderildiğini söyledikten sonra, ardından gelen “Başka değil” cümlesi, konunun devamı ile bütünleşir ise, “Peygamberin bütün insanlara müjdeci ve uyarıcı olarak gönderildiğini, ayrıca tekrar görev ile yollandığı zaman, farklı biri veyahut başkası olmadığı anlaşılır.”
Sanki bu ayete, diğer ayet şöyle cevap veriyor;
16/NAHL/43- Biz senden önce de elçi olarak kendilerine vahy ettiğimiz erkeklerden başkasını göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, zikir ehline sorun.
Senin yerine başkasını yollamadığımız gibi, elçilerin de yerine başkalarını yollamadık. Aynı kimlikleriniz ile der gibi… Peygamberin de gelen elçilerin de hep aynısı olduğu başkası olmadığı bildiriliyor. Yani kısaca peygamber gibi seçilmiş vahy alan diğer elçilerin de zaman içinde başka isimler altında aynı kimlikler ile tekrar gönderildiklerini ve farklı kişiler olmadıklarını, birçok insanların da bilemedikleri bu konuyu ancak sordukları takdirde zikir ehlinden öğrenebileceklerini söylüyor. Örneğin:
3/ALİ İMRAN/59- Allah katında İsa’nın durumu, Âdem’in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı. Sonra ona “ol” dedi. Artık o olur.
Âdem için söylenen topraktan yaratıldıktan sonra, “Ol” emri ile “artık o olur.” Cümlesinde zamana sınır konulmadığından dolayı “onun olmaya devam ettiğini, yani “onun” tekrar tekrar geldiğini anlıyoruz. Bu sonuca bağlantılı olarak, İsa’nın da Allah katındaki durumunun aynı olduğunu, Âdem’in yaratılmasına benzetildiğini unutmamak gerekir.
MAİDE suresinin, 109 dan120 ye kadar olan ayetleri içinde, kıyamete yakın bütün Resullerin Allah’ın huzurunda toplanacaklarını ve Hz. İsa’ya geçmiş hatırlatılarak yaşanacakların bilgisi veriliyor.
5/MAİDE/110- Ayetinde Allah, “Ey Meryem oğlu İsa! Senin ve annenin üzerinde olan nimetimi hatırla.” diyerek onu Ruhulkudüs ile desteklediğini, geçmişte İsa’ya nimetler ve mucizeler verdiğini hani sözcüğü ile hatırlatıyor…
5/MAİDE/109- Allah, resulleri bir araya getireceği gün şöyle der: “Size ne cevap verildi?” Şöyle derler: “Hiçbir bilgimiz yok. Gaybları en iyi biçimde bilen sensin sen.
“Size ne cevap verildi?” Sorusunun ne olduğunu bulmak için bir de şu ayete bakalım.
5/MAİDE/116- Allah şunu da söyledi: “Ey Meryem oğlu İsa! Allah’ın yanında beni ve annemi de iki tanrı olarak kabul edin diye insanlara sen mi söyledin?
İsa, böyle bir talepte bulunmuş olsa “Sen mi söyledin?” Sorusunun arkasından, peki senin bu isteğine karşı onlar size ne cevap verdiler sorusu gelmez mi?
5/MAİDE/116- …İsa dedi: Haşa! Tespih ederim seni. Hakkım olmayan bir şeyi söylemek benim haddime değildir. Eğer onu söylemişsem sen onu elbette bilirsin. Sen benim içimde olanı bilirsin ama ben senin zatında olanı bilmem. Çünkü sen, evet sen gaybları çok iyi bilensin.
5/109- …Şöyle derler: “Hiçbir bilgimiz yok. Gaybları en iyi biçimde bilen sensin, sen.”
Bütün gayesi Allah’a hizmet etmek olan, O’nun doğru yolunu insanlara ileten bir peygamberin kendisini ve annesini ilah edinip ona tapılmasını istemesi mümkün değildir. Hz. İsa onların neler yaptıklarını içlerinde neler gizlediklerini sen bizden daha iyi bilirsin derken, Allah’ın, onun söylemediği sözü bildiği halde bu soruyu ona sormaktaki maksadını da bilemeyeceğini söyler.
5/MAİDE/117- Ben onlara sadece, senin bana emrettiklerini söyledim. Benim ve sizin Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin dedim. Aralarında olduğum müddetçe onlara şahit idim. Fakat sen beni vefat ettirince onları gözetleyen yalnız sen oldun. Sen her şeyi görensin.
Hz. İsa’nın: “Sen beni vefat ettirince zaten onların üzerinde gözetleyici sen kaldın, her şeyin doğrusunu bilen sensin.” Sözleri öldükten sonra tekrar geldiği zamana ait olduğunu gösteriyor. Aslında “üçlü tanrı inanışı sahipleri” azarlanıyor çünkü Hıristiyanlar Hz. İsa’ya Allah’ın oğlu demekle de yetinmediler, onu ilah edinerek üçlü tanrı inancına girdiler. Annesine de bu hususta paye verdiler. İsa’ya insan olmasının dışında bir sıfat yüklemesinler diye Kuran, onlara tapınmayı engellemek için normal kul olduklarını bildirmiştir;
19/MERYEM/30- “Ben Allah’ın kuluyum”
5/MAİDE/75- Meryem oğlu Mesih, bir resulden başkası değildir. Ondan önce de resuller gelip geçmiştir. Annesi de dosdoğru biridir. İkisi de (diğer insanlar gibi) yemek yerlerdi…
5/MAİDE/17- Yemin olsun ki, “Allah Meryem oğlu Mesih’tir” diyenler küfre batmışlardır. De ki: “Allah Meryem oğlu Mesih’i, annesini ve yeryüzündeki insanların hepsini helak etmek istese Allah’a karşı kimin elinde bir güç vardır.”
Hz. İsa kıyamete yakın geldiği zaman; O’na inanan topluluğun arasında şüphe içinde olanları, gökten bir mucize sofra indirilmesini istiyorlar ve Allah’ın da: “Ben onu üzerinize indireceğim” demesinden henüz indirilmemiş olduğu anlaşılıyor. Eğer indirdikten sonra da küfre sapanlar olur ise, arkasından en büyük azap olarak kıyametin geleceğini şöyle bildiriyor:
5/MAİDE/115- Allah dedi ki: “Ben onu üzerinize indireceğim. Ama bundan sonra küfre sapanınıza öyle bir azapla azap edeceğim ki, âlemlerden hiçbir kimseye böyle bir azap yapmamıştım.”
43/ZÜHRUF/61- (İsa) Hiç kuşkusuz o, kıyamet saati için bir bilgidir. O halde sakın o saat hakkında şüpheye düşmeyin; bana uyun dosdoğru yol budur. (sırâtun müstekıym )
43/ZÜHRUF/43- (Muhammed) sen sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Hiç kuşkusuz sen, dosdoğru yol üzerindesin. (sırâtun müstekıym )
43/ZÜHRUF/64- (İsa) “Kuşkusuz Allah hem benim Rabbimdir hem sizin Rabbiniz. O halde O’na kulluk / ibadet edin.” (sırâtun müstekıym)
Hz. İsa’nın da Hz. Muhammed’in de inançları aynı olan tevhid dini ile Allah’ın doğru yoluna hizmet ettikleri ortadadır. Hz. İsa doğru yolun katıksız Allah’a teslim olup, O’na ibadet etmek olduğunu söylerken, Hz. Muhammed’in davetinden farklı bir iddiada bulunmuyordu. (sırâtun müstekıym) Onların hizmet ettikleri ortak yolları olmuştur. (Bütün peygamberler gibi.)
21/ENBİYA/34- Senden önce hiçbir insana ölümsüzlük vermedik. Şimdi sen ölürsen, onlar ölümsüz mü olacaklar?
(Ölümsüzlük; Yok olmamak, ebedi yaşamaktır!..)
Reenkarnasyonun herkes için değil ama seçilmiş görev yapacak kişiler için geçerli olduğu, Hz. Muhammed’in dünya hayatı boyunca yaşamasından bellidir. O zaman “Hani? Görmedin mi? Hatırla” gibi sorular sorulmazdı. Hz. Muhammed görevlerinde yol alırken yardımcılarının peygamberler olduğu ve geçmişteki peygamberlerin de zamanı gelince Hz. İsa’ya yardım edeceklerini biliyoruz. (3/81)
3/ÂLİ İMRAN/33-34- Allah, Âdem’i, Nuh’u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini ıstıfa ile seçip, birbirinden gelme tek bir zürriyet olarak âlemlere üstün kıldı. Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
Hz. Muhammed’in dünya var olduğundan beri ebedi yaşadığını ve kendisinden önce de hiçbir kimseye ölümsüzlük verilmediği bildiriliyor. Ancak Onun gerçek ölümü vaad edilen zaman da görevini tamamladıktan sonra olacak ve o içlerinden alındıktan sonra, geride kalanlar ebedi yaşayacaklarını zannetseler de ardından gelecek azabın en büyüğü olan kıyameti tadacakları zaman, sürenin dolduğunu anlayacaklardır!
Allah Hz. Muhammed’i yollayacağını açıkça bildirse idi, insanların inanmaları daha kolay olurdu. İmtihanda ortadan kalkardı.
Şimdi gelelim Hz. Muhammed’in geleceğini işaret eden ayetlere:
40/MÜMİN/77- Sen sabret. Çünkü Allah’ın vaadi haktır. Onları tehdit ettiğimiz şeyin bir kısmını belki sana gösteririz, belki de seni vefat ettiririz. Sonunda onlar bize döndürülecekler.
13/RA’D/40- Ya onlara vaad ettiğimiz şeylerin bir kısmını sana gösteririz yahut da seni vefat ettiririz. O halde tebliğ etmek sana, hesap sormak bize düşer.
10/YUNUS/46- Onlara vaad ettiğimizin bazısını sana göstersek de seni vefat ettirsek de dönüşleri bizedir. Sonunda Allah, işlemiş olduklarına tanıklık edecektir.
43/ZUHRUF/41- Ya biz, seni alıp götürdükten sonra onlardan öç alırız:
43/ZUHRUF/42- Yahut da onlara yönelttiğimiz tehdidi sana gösteririz. Biz onlarla başa çıkacak güçteyiz.
23/MÜMİNUN/93- De ki: “Rabbim, tehdit edildikleri şeyi bana mutlaka göstereceksen,
23/MÜMİNUN/94- Beni o zalimler topluluğu içinde tutma rabbim.”
23/MÜMİNUN/95- Biz, onları tehdit ettiğimiz şeyi sana göstermeye elbette kadiriz.
23/MÜMİNUN/96- En güzel olan neyse onunla sav kötülüğü. Onların nasıl nitelendirme yaptıklarını biz daha iyi biliriz.
23/MÜMİNUN/97- Ve de ki: “Rabbim, şeytanların dürtüklemelerinden sana sığınırım.”
23/MÜMİNUN/98- “Onların başıma üşüşmelerinden de sana sığınırım rabbim.”
6/EN’AM/112- İşte böyle, biz her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman yaptık…
Açıkça Hz. Muhammed’in kıyamete yakın tekrar geleceği ortadadır! Çünkü: Allah, tebliğ etmek sana, hesap sormak da bize düşecektir (13/RA’D/40) diyor. Azabın bir kısmını belki gösteririz belki seni içlerinden alarak vefat ettiririz denilmesinin sebebi, gelecek olan kıyamet azabının en büyüğünü sana yaşatmayız demektir. Hz. Muhammed: “Tehdit edilen şeyi bana göstereceksen beni onların aralarında tutma” derken, zalimler topluluğu için de bulunmak istemediğini söylüyor. Allah’ta, o zaman kötülüğü en güzel şekli ile savmasını ve şeytanların başına üşüşmelerinden, dürtüklemelerinden kendisine sığınması gerektiğini hatırlatıyor. Seni alıp götürdükten sonra da zalimler topluluğundan öç alırız demek arkasından kıyametin geleceğini bildirmiş oluyor.
Muhtelif dinler, dünyanın sonuna doğru Mesih olarak gelecek kurtarıcı kişiyi beklerler.
Yahudi ve Museviler: Dâvûd’un soyundan peygamber İlya’nın (Eliyahu, İlyas) geleceğine inanırlar (Malaki/Bap4/5). Yahudiler, kurtarıcı geldiği zaman Kudüs’de bulunan Süleyman Tapınağının yeniden inşa edileceğini ve İsrail’in yükselmesi ile dünyaya hâkim olacaklarını umut etmektedirler. Yahudi olarak dünyaya gelen İsa’yı da Mesih olarak kabul etmezler.
Hristiyanlar: İsa’nın Mesih olduğunu, insan ırkını kurtarmaya geleceğine inanırlar.
Müslümanlar: İslâm âlimleri henüz Mesih kavramı konusunda tam bir fikir birliğine varamamışlardır. İsa’nın lâkabı olduğunu düşünenler vardır. Onun tekrar gelip gelmeyeceği konusuna da bir açıklık getirmemişlerdir. Kuran, bütün insanlara öğüt almaları için indirildiğine göre, ne demek istediğini dikkatli okuyarak, düşünerek ve destekleyen diğer ayetler ile birleştirerek anlamaya çalışırsak, Allah’ın nasip ettiği kadarıyla gerçeklere ulaşabiliriz.
3/ALİ İMRAN/45- “Melekler demişlerdi ki: “Ey Meryem! Allah sana, kendisinden bir Kelimeyi müjdeliyor. Adı, Meryem oğlu İsa Mesih’tir…
MATTA İNCİL’İ: BAP 1/16 “Meryem’den de Mesih denilen İsa doğdu.”
4/NİSA/171- Meryem oğlu İsa Mesih, Allah’ın resulü ve kelimesidir. Onu, kendisinden bir ruhla beraber Meryem’e atmıştır…
İsa’nın Allah’ın kelimesi ve Mesih olduğu daha doğmadan bildiriliyor. Ezelde takdir edilen Allah’ın kelimesi, kıyametin bilgisi olarak geldiği zaman da hem sözcüsü hem de insanlarla konuşacağı kelimesi olacaktır. Allah’ın mukaddes ruhu ile bütünleşerek O’nun düşüncelerini yansıtan özü sözü gibi yerine konuşan “KELİMESİ” olmuştur.
“Onun kesinlikle öldürülmediğini benzerinin gösterildiğini (Nisa/157), “Dünyada ve ahirette itibarlı olduğunu, Allah’ın kendi katına alınarak O’na yaklaştırıldığını” (Ali İmran/45) ve “Allah onu kendisine yükseltti.” (Nisa 158) derken, henüz eceli ile ölmediğini ve yarım kalan görevini tamamladıktan sonra öleceğini de aşağıdaki ayetten anlıyoruz.
4/NİSA/159- Ehlikitap’tan her biri ölümünden önce ona mutlaka inanacaktır. Kıyamet günü de o, onlar aleyhine bir tanık olacaktır.
(Ayrıca Hz. İsa’nın ve Hz. Muhammed’in ortak benzerliklerinde, Allah’ın katına çıktıklarını, O’na yaklaştırılanlardan olduklarını da unutmamak gerekir.)
(53/NECM/7-8-9-10) Ayetleri Hz. Muhammed’in miraca çıktığını en yüksek ufukta Allah’a iyice yaklaştığını vahy aldığını bildirir.
3/ALİ İMRAN/45- Ayeti, “Allah’a yaklaştırılanlardır.”
4/NİSA/158- İsa için, “Allah onu kendisine yükseltti.” Demektedir.
4/NİSA/153- Ehlikitap senden kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyor…
Hz. Muhammed’den doğru söylediğine dair inanmaları için gökten indirmesini istedikleri şeyin açıkça “Kitap” olduğunu bildirirken,
Bir başka ayette ise, Ehlikitap’ın Hz. İsa’nın Rabbinden inanmak için gökten indirmesini istedikleri “Sofra” ile ne demek istediğini de gizli tutmuştur.
5/MAİDE/112- Havariler demişlerdi ki: “Ey Meryem oğlu İsa! Rabbin bize gökten bir sofra indirebilir mi? “İsa dedi ki: “Eğer müminlerseniz Allah’tan korkun.”
Burada bahsi geçen Havariler, Allah yolunda iman eden Ehlikitap denilen inanan topluluklardır. Geçmişte İsa’ya inanan yardımcıları değildir. Zira “Maide” sofrası henüz indirilmediğinden dolayı, bu olayların gelecek zamanda yaşanacağı anlaşılıyor.
5/MAİDE/113- Dediler: “İstiyoruz ki ondan yiyelim, gönüllerimiz tatmin bulsun, senin bize doğruyu söylediğini bilelim ve buna tanıklık edenlerden olalım.”
Hz. İsa’nın peygamberliğine inanmalarına rağmen söylediklerinin ispatı için delil olarak gökten bir sofra indirilmesini istiyorlar. “Ondan yiyelim gönüllerimiz tatmin bulsun.” Sözü ile ne demek istediklerini anlamaya çalışalım. Maide: Sofra anlamında olsa da konunun yemek ve içmek ile ilgisi yoktur. Yiyecekler her zaman bedenin gıdasıdır. Yenildiği takdirde mide tatmin olur ama gönüller tatmin olmaz. Gönüllerin tatmini gerçek bilgiler ile olur ve ruh huzura kavuşur.
Ancak, Allah’ın indireceği sofra da öyle büyük bir ikram olmalı ki! İtiraz edemeyecekleri deliller, onun doğru söylediğinin ispatı ile inanmalarını sağlamalı ve gönüllerini huzura çıkaracak bu nimet onlar için çok büyük bilgi ziyafeti olmalıdır.
Hz. İsa “Böyle bir istekte bulunmayınız Allah’tan korkunuz.” Demesine rağmen isteklerinden vazgeçmediklerini görünce yakarmaktan başka çare bulamıyor ve şöyle dua ediyor:
5/MAİDE/114- Meryem oğlu İsa şöyle yakardı: “Allah’ım, ey Rabbimiz! üzerimize gökten bir sofra indir de bizim hem öncekilerimize hem sonrakilerimize bir bayram olsun, senden bir mucize olsun. Rızıklandır bizi, rızık verenlerin en hayırlısı sensin.”
Rızık denince aklımıza sadece maddi olan şeyler gelmemeli. Allah’ın manevi lûtufları da rızık olarak nitelendirilmiştir. Yararlanmak üzere verilen her şey nimettir.
Onların da İsa olduğuna inandıkları ortadadır. Yoksa “Rabbin bize gökten bir sofra indirebilir mi?” Diye sormazlardı. İnanmadıkları bir şey kalmış ki, (mucize) sofrayı görmek istiyorlar. Tanıklık etmelerinden sonra, evveli ve yeniyi birleştirecek olan nasıl bir konu ki? Öncekilerin ve sonrakilerin bayramı olsun, ortak sevinçleri birleşmelerini sağlasın…
Bu “Manevi sofra “onları rızık gibi nimetlendirecek öyle bir bilgi ziyafetine kavuşturacak ki! Hem onların şüphelerini ortadan kaldıracak hem de Allah’ın yolladığı dinin evvelinin de aynı, bugününün de aynı olduğunu ispat edecek, bütün dinleri birleştirecek. İnsanların inanmalarını sağlayacak en büyük delil ise, gökten inmesini istedikleri O’nun katında bulunan LEVH-İ MAHFUZ’ da aslı saklı tutulan Kitap’ların anası “ÜMMÜL KİTAP” olacaktır!
13/RA’D/39- Allah dilediğini silip yok eder, dilediğini sabit tutar. kitap’ın anası/ ana kitap o’nun katındadır.
Kıyamete yakın dinler arasında büyük ihtilâf yaşanacak ki, insanlar hakemliği KİTAP’dan bekleyeceklerdir.
Esas onların inanmaları için yaşayacakları zorluk, kendi peygamberleri diye kabullendikleri kişinin, farklı dinin peygamberleri ile aynı kişi olduğunu anladıkları zaman olacaktır! Ortak dinde birleşmeleri için artık hiçbir neden kalmayınca, düştükleri çelişki ancak Kitap’ın getireceği hakemlik ile çözülecektir.
Hz. İsa ile Hz. Muhammed’in aynı kişiler olduğunu anladıkları zaman, akla gelmeyecek muhteşem finalin sonunda hiçbir kimsenin itiraz edemeyeceği bu gerçek, dinlerin birleşmesine sebep olacağı gibi dinler arasında ayrılık olmadığının da çok büyük ispatı olacaktır. Birçok insanın kıskançlık ile neden Hıristiyan âleminin peygamberi geliyor da Müslüman âleminin son peygamberi gelmiyor? Diye çelişkide kalan sorularına cevap olacaktır!
Üç dinin Resulleri DÂVÛD (Yahudi), İSA (Hıristiyan), MUHAMMED (Müslüman) aynı kişilikte bütünleştiğini idrak etikten sonra tanıklık ettikleri ortak sevinçleri onların birleşmelerini sağlayacak evveli ve yeniyi birleştirecek bayramları olacaktır.
3/ÂLİ İMRAN/19- Allah katında din İslâm’dır. Kitap verilmiş olanlar kendilerine ilim geldikten sonra, aralarında azgınlık/ haset/ hak tanımazlık yüzünden ihtilafa düştüler…
4/NİSA/175- Allah’a inanıp O’na sarılanları O, kendisinden bir rahmetin ve lütfun içine sokacak ve onları kendisine ulaşan dosdoğru bir yola kılavuzlayacaktır.
5/MAİDE/3- …Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâmı seçtim…
42/ŞÛRA/13- Sizin için dinden Nuh’a önerdiğini, sana vahy ettiğini, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya önerdiğimizi şöyle diyerek kanunlaştırdı: “Dini dosdoğru tutun, onda bölünüp fırkalara ayrılmayın.”
(Hepsinin hizmet ettiği ortak yol aynıdır.)
3/ÂLİ İMRAN/84- De ki: “Allah’a, bize indirilene, İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a, torunlarına indirilmiş olana, Musa’ya, İsa’ya ve diğer nebilere rablerinden verilmiş bulunana inandık. Onlardan hiçbirini ötekinden ayırmayız. Biz O’na teslim olanlarız.
22/HAC/78- …Babanız İbrahim’in dinini esas alın…
3/ÂLİ İMRAN/85- Kim İslâm’dan gayri bir din ararsa artık o, ondan asla kabul edilmeyecektir. Ve o, ahirette hüsrana düşenlerdendir.
48/FETİH/28- O, resulünü hidayet ve hak dinle gönderdi ki, o dini tüm dinlere üstün kılsın. Tanık olarak Allah yeter.
Benzer ayetler; 9/33 – 48/28 – 61/9
61/SAFF/8- İstiyorlar ki ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürsünler. Ama Allah, küfre batanlar hoş görmeseler de nurunu tamamlayacaktır.
Benzer ayet; 9/32
Ayetlerden çıkarttığımız özete göre; Allah ardı ardınca yolladığı resullerin hiçbirini ötekinden ayırt etmez. Onların hepsi aynı şeriat üzerinedir. Allah, kullarına tek din olarak sizin için İSLÂM’I seçtim derken, dinlerin arasında farklılık olmadığını, ortak olan doğru yolun SIRATÜN MÜSTAKIYM olduğunu, Hz. İbrahim’in TEVHİD dinini esas almamızı söyler. Resuller O’nun nurunu mutlaka tamamlamak için, görevlerinin katıksız Allah’a teslim olup O’na ibadet etmek olduğunu insanlara ileteceklerdir.
3/ÂLİ İMRAN/64- De ki: Ey Ehlikitap! Sizin ve bizim aramızda eşit olan şu söze gelin: Allah’tan başkasına kul olmayalım, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Allah’ı bırakıp da birbirimizi rabler edinmeyelim.”
Allah kullarının birlik ve beraberlik içinde olmalarını istiyor. Ehlikitap denilen Müslüman, Yahudi, Hıristiyan ve diğer inanç sahiplerinin, aralarındaki eşit söze gelmeleri ve Hz. İbrahim’in dinini esas alarak İslam dininde buluşmaları ile insanlar ortak din de birleştikleri takdirde, birbirlerinin düşmanları değil dostu olduklarını anlayacaklardır. Asıl düşmanlığın dinsizlikte olduğunu göreceklerdir. Ehlikitap Hz. İsa’nın ölümünden önce mutlaka ona inanacaktır. Böylece Hıristiyanların, Yahudilerin ve diğer inanç sahiplerinin İslâm dininde buluşmaları ile Allah da nurunu tamamlayacaktır.
3/ÂLİ İMRAN/48- Ona Kitap’ı, Hikmeti (Zebur), Tevrat’ı ve İncil’i öğretecek. (İsa’ya söyleniyor.)
Hz. İsa yaşarken Tevrat’ı, Zebur’u ve İncil’i öğrendiği muhakkak ama Kuran onun zamanında inmediğine göre bilmesi de mümkün değil. Ancak aynı kişi Hz. Muhammed olarak geldiği zaman Kitap’ı öğrenecektir.
86/TARIK/13- Şüphesiz o Kur’an hak ile bâtılı ayıran bir sözdür.
38/SÂD/20- Biz onun mülkünü kuvvetlendirmiş ve kendisine hikmet ve hakkı bâtıldan ayırt etme kabiliyeti vermiştik. (Dâvûd)
Hakkı batıldan ayırt eden söz Allah’a ait olup, tüm Kitaplarında bilgi olarak verildiğine göre, Hz. Dâvûd’a verilen hikmet ve hakkı batıldan ayıran söz ile Zebur anlatılıyor.
5/MÂİDE/110- …Sana Kitap’ı, Hikmeti (Zebur’u), Tevrat’ı, İncil’i öğretmiştim… (İsa’ya söyleniyor.)
Bu ayetin tamamında Hz. İsa’ya geçmişte yaşarken ona verilen destekler ve mucizeler hatırlatılıyor.
Onun yaşarken öğrendiği Kitaplar içinde henüz inmemiş Kuran’ı bilmesi mümkün değil. Ama her zaman Kuran’da “Sana” diye hitap edilen kişi Hz. Muhammed ise, Kitap indiği zaman öğretilen kişi de ta kendisi oluyor.
3/ALİ İMRAN/81- Hem Allah vaktiyle peygamberlerin şöyle misakını almıştır: Andolsun size kitap ve hikmetten ne verdimse, sonra size beraberinizde bulunan o kitap ve hikmeti tasdik eden bir Resul geldiğinde, ona mutlaka inanacak ve ona mutlaka yardım edeceksiniz. Kabul ettiniz ve ağır yükümü üzerinize aldınız mı? “Kabul ettik” dediler. “O halde tanık olun sizlerle beraber ben de tanıklardanım.” dedi.
Peygamberler, Kitap ve Hikmet’i tasdik edecek olan Resul geldiğinde mutlaka ona yardım edeceklerine söz veriyorlar. Gelecek Resulün Hz. İsa olacağını Maide suresindeki ayetlerden anlıyoruz. İndirilmesini istedikleri ana kitabın da (Ümmül Kitap) olduğunu biliyor isek, şimdi bu ayette Hikmet’in ne anlama geldiğini araştıralım:
Hikmet; Allah’ın emirlerini anlamaktır. Adalet demektir. Hüküm ve kuralları tanımak ona göre görevi bilerek yapmak gerekir. Doğru bilgi ile doğru hareketin bütünüdür. Bir nurdur “çok hayır” demek olur. Doğru ve hızlı karar verebilmek, doğruya iletmek, ruhların sükûn ve güvenliğinin son durağıdır. Ledünni ilmidir yani bilinmeyen bir nimettir.
2/BAKARA/231- …Allah’ın üzerinizdeki nimetini ve kendisiyle size öğüt vermek için indirdiği Kitap’ı ve hikmeti hatırlayın…
Bu ayette: Allah’ın ahlâkı ile bütünleşmiş, hüküm ve kuralları bilerek adaleti uygulayan, Kitap ile öğüt vermek için gönderilen hikmetin, kişi olduğu ortaya çıkıyor. Diğer destekleyen ayet ise
17/İSRA/105- Biz onu hak ile indirdik. Ve o hak ile indi. Seni de ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.
Kitap hak ile iniyor, ayrıca o da hak ile iniyor ve Hz. Muhammed’e sadece müjdeci ve uyarıcı olduğu söyleniyor.
16/NAHL/102- …Rabbi’nden onu, Ruhülkudüs indirmiştir.
26/ŞUARA/192- Kesin olan şu ki o, âlemlerin Rabbi’nden indirilmiştir.
193- O güvenilir ruh indirdi onu. (Ruhu’l emin)
194- Senin kalbine ki, uyarıcılardan olasın.
195- Apaçık Arapça bir dille indirdi.
2/BAKARA/97- …Kuran’ı senin kalbine Allah’ın izniyle o indirdi…(Cebrail)
Ayetlerden anladığımız şu ki: Allah katından hak ile Kitap indiriliyor ve onun elçisi hak ile Hz. Muhammed’in kalbine indiriyor.
37/SAFFAT/37- Hayır, o hak ile geldi ve bütün peygamberleri tasdik eyledi.
Hak ile gelen kişi, çeşitli zamanlarda peygamberleri tasdik etmişse yanlarında bulunmuş demektir. Kıyamet zamanına yakın peygamberlerin bir araya geldikleri zaman yardım etmeye söz verdikleri kişi Hz. İsa geldiğinde onun yanında bulunan kitapların anası (Ümmül Kitap) ile öğüt vermek için gönderilen Hikmet bilgisini de tanımış oluyorlar.
 
3/ALİ İMRAN/59- Allah katında İsa’nın durumu, Âdem’in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra ona “Ol” dedi. Artık o olur.
İblis kıyamete kadar yaşamak için süre istemiş ve müsaade edilmişti. Kötünün yaşamasına izin verdiğini açıkça söyleyen Allah, kullarına adaleti, ibadeti, doğru bilgileri öğretecek halifesi Âdem’e de yaşama izni vermeli ki, onlara uyanları tespit edebilmek için imtihanı başlatmış olsun. İblis kıyamete kadar yol alırken, Hz. Âdem’de gönderilen bütün peygamberlerin yanında onları tasdik ederek olmaya devam eder…
İsa’dan inmesini istedikleri sofrada ne büyük mucize olacağını gördük. Henüz indirilmediğini ama indirildikten sonra da inkâra küfre saptıkları takdirde en büyük azabı yaşayacakları anlatılıyor. Ayetlerde sırası ile kıyamete yaklaşıldığını, İsa’nın üzüntüsünden azaba uğrayacaklar için bağışlanma dilediğini, cennete hak kazananların mükâfatlarını, büyük kurtuluş gününü ve Allah’ın gücünün her şeye yeteceğini görüyoruz.
5/MAİDE/118- “Onlara azap edersen onlar senin kullarındır. Ama onları bağışlarsan hiç kuşkusuz sen tüm gücün sahibi, tüm hikmetlerin sahibisin.”
5/MAİDE/119- Allah buyurdu: “Özü-sözü doğru olanlara, doğruluklarının yarar sağlayacağı gün budur. Altlarından ırmaklar akan cennetler var onlar için. Sonsuza dek kalacaklardır orada.” Allah onlardan razı olmuştur, onlar da Allah’tan razıdır. İşte budur büyük kurtuluş.
5/MAİDE/120- Gökleri, yerin ve bunlarda bulunan her şeyin mülkü Allah’ındır. O her şeye kadirdir.
Belli ki kıyametin gelmesine sebep, inandık diyenlerin bir müddet sonra ayrılığa düşmeleri ile dinden sapmaları neden olacaktır!…

 

Bir gün Annem Jale Coşar’dan Kuranda geçen, hani, hatırla, görmedin mi, geçen Ayetleri tamamını kişilere ayırıp dönemsel birleştirmesini ve bir kişinin hangi dönemde yaşadığını bulmamıza yardımcı olmasını rica ettim. O’da mutluluk ve heyecanla çalışmayı tamamladı, Allah iman dolu annem Jale Coşar’dan razı olsun.

17/6/2010 REGAİB KANDİLİ BAŞLADIM
19/7/2020 TAMAMLADIM
Allah’ım, insanlara faydalı olmak için yaptığım çalışmalarımda bazı ayetlerinin açıklanması ve yorumlarında bilmeden yanlışa düştüm ise hatalarımı bağışla ve bana doğruyu göster.

JALE COŞAR & HAKAN COŞAR

 

Hocamız Rahmetli Ayhan Ömer Aliş’den Allah razı olsun.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir